Site icon Karınca Misali

Devlet ve Pandemi Süreci Yönetimi

لَّذٖينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُصٖيبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَؕ ( Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler./Bakara Sûresi-156)

Covid-19, “salgın” veya “pandemi” her ne ise sonuç itibariyle doğrudan veya dolaylı olarak bir musîbet olduğu kesin. Musîbet karşısında ne yapmamız gerektiğini ayet-i kerime açıkça ifade ediyor. Ayette geçen “onlar”dan yani “sabredenlerden, doğru yola ulaşanlardan” olmayı Rabbim hepimize nasip eylesin.Amin.

Böyle umumi musîbetlerin sebeplerine ilişkin ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler çok net tarifler içermektedirler. Bir ayet-i kerime ile temel sebebi hatırlayalım inşallah: وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصٖيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدٖيكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍؕ (Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar./Şûrâ Sûresi-30)

Yaşadığımız bu musîbetin, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız veya yapılmaması gerekenleri yapanlara göz yummalarımız sebebiyle olduğunu değerlendirebiliriz. Durumun hakikati de fert bazında bu açıdan durumu değerlendirmek olmalıdır. Hatalarımızı düşünmeli, pişman olmalı, tövbe etmeli ve doğrusunu yapmak için niyet, duâ ve gayret etmeliyiz.

Devlet ise…

Devlet yönetimi ise umumun vebalini üstlendiği için çok daha hassas ve ölçülü olmalıdır. Hz.Ömer (r.a) gibi adı anıldığında hemen adalet akla gelen mükemmel bir emîri bile Fırat’ın kenarındaki koyun endişeye düşürüyorsa, şimdikilerin ölüp ölüp dirilmesi gerekir. Peki bu rahatlık nereden geliyor? Cevabını muhatapları düşünmeli bence…

Özetle; yaşadığımız bu süreçte devletimiz, bütün kurum ve kuruluşlarıyla maalesef sınıfta kalmıştır. Benzer bir sınıfta kalma örneğini Fetö’ye karşı da yaşamıştık. 15 Temmuzda da millet devletini sahaya inip kurtarmıştı Allah’ın izniyle…

O zaman da hiçbir siyasi parti bir vekilini bile feda etmeden, bu terör örgütüyle tamamı bağlantısız ve masummuş gibi birlikte hareket etmişlerdi. Sonuç 600 de 600 “temiz” vekillerle sanattan spora her yere giren bu terör örgütünün siyasete girmediği olmuştu komik bir şekilde… Bir de zenginler takımına tabii..

Devletimizin kurum ve kuruluşları da ölü taklidi yapmış ve süreci savuşturmuştu. Bedeli millet ödemişti her zaman ki gibi.. Şüphesiz bu bedeller boşa değil. Allah şehadetlerini, gaziliklerini kabul etsin, acılarını yaşayanlara sabr-ı cemil ve ecirler lütfeylesin.Amin

“Pandemi”

Bu “pandemi” sürecinde de devletimiz ciddi hata ve zulümlere imza atmıştır. Maalesef devam etmeye de niyetli görünmektedir. Kısaca göz atalım:

Sorular?

Bu soruların cevaplarını sakince, akl-ı selim ile düşünürsek hepimizin bildiğini fark ederiz. Öncelikle bu idrak ve şuur aşamasını yaşayalım sindire sindire. Bize yönlendirilen şıkları cevaplayıp başaramayacağımızı da anlayacağız o zaman. Bizim kendi cevaplarımız olmalı! Yoksa isimler değişir ama bu sorular sorulmaz ve cevapsız kalmaya devam eder.

“AŞI”

Aşı konusu bu sürecin en kritik enstrümanı. Tedaviye yönelik hiçbir çözüm üretmeyen, hatta ürettiğini iddia eden hekimleri bir şekilde görevden alan devletimiz, aşıyı tek çözüm olarak ısrarla dayatıyor. Çok daha hayati ve insanın temel yaşam konforunu etkileyen alanlarda neredeyse hizmet sunmayan bakanlık, adeta aşı bakanlığı oldu.

Aşıların içeriklerini vs. tartışacak ehliyete sahip değilim kuşkusuz. Hangi tarafı savunsam taraftarlık etmekten öteye geçmez fikirlerim çünkü bu alanda hekim veya uzman değilim. Ancak temel hak ve mantık açısından durum çok net aslında:

Devlet, üreticisinin bile sorumluluk almadığı bir “aşı/sıvı” da, kendisi de sorumluluk almazken, hekimler almazken bu sorumluluğu halka yükleyemez! Bunun adı zulümdür! Oysaki devletin uygulayabileceği iki alternatif var:

  1. “Üreticisinin, satıcısının garanti vermediği ve ölüme varan yan etkileri olan bu “aşı” ları tedarik eder ve halkına durumu net olarak paylaşıp sunar. Sorumluluk almaz ve haliyle de sorumluluk yüklemez. Tercihe bırakır. Bu tercihe dayatma geliştirip sözde tercihmiş gibi göstermez! “Ben şu an dünyada olan bu imkanları vatandaşımın hizmetine sunuyorum” der. Bu tamam!
  2. Geçer halkının karşısına, “bütün dünya koşullarını değerlendirdik; “aşı” dan başka çare bulamadık. Sorumluluk bize ait” der ve eğer hukuken mümkünse yasalaştırıp zorunlu kılar. Kendisi sorumluluk aldığı için sorumlu da tutabilir. Yoksa hem zorlayıp, hem de halka imza attırıp sorumluluktan kaçmaz!

PCR

Bu testin keşfedeni tarafından bile hastalık tespitinde kullanılamayacağı internette de herkesin bulabileceği bir bilgi. Ancak bu “pandemi” tamamıyla bu pcr üzerine bina edildiği için sahip çıkılıyor. Dünyada da bizim kadar bu teste sahip çıkan yok maalesef. Testin asıl kullanım amacının, “aşı” gerekçesi olarak muğlak bir alan oluşturması ve korku aracı özelliği olduğunu düşünüyorum.

Bir de metrelerce uzağa atlayıp, zıplayan maskeleri aşıp saldıran bu virüs neden beyne kadar çubuk sokulmadan bulunamıyor anlamış değilim...

Maske

“Pandemi” öncesi de evinde maske, dezenfektan bulunduran birisiyim. Bunları amacına uygun olarak hep kullandım. Şu an bizlerin kullandıkları maskeler sadece tükürük parçalarını tutar. Grip, nezle gibi bir rahatsızlık olduğunda ev halkına bulaşmasın diye odamı ayırıp onların yanına maskesiz çıkmazdım. Yine de aynı ortamda biraz uzun kalındığında hemen bulaştığını fark ettim. Yani maske işe bu anlamda yaramıyordu.

Bu virüs astronot gibi giyinen hekimlerin bile hepsine bulaşıyorken bizim ağzımıza çaput bağlamaları çok anlamsız geliyor bana.

NE YAPABİLİRİZ?

Fert olarak ne yapmamız gerektiğine ilişkin düşüncelerimi yazının başında paylaştım. Birlikte yapacağımız bir şeyler olabilir mi peki?

Selam ve duâ ile…

Fatih Safitürk

Exit mobile version