Batılı Gözüyle Türkler…

1660 – 1667 İstanbul İngiltere elçiliğinde, 1667 – 1679 İzmir konsolosluğunda görev yapmış olan RYCAUT:

Evin kapıları her gelene her zaman açık duruyordu. Allah’ın misafirleri, onun abdest leğeninde ellerini yıkadıktan sonra nereden gelip nereye gittiklerini söylemek mecburiyetinden bile vâreste tutuluyorlardı. Etrafında hürmetle duran uşakları sanki hademesi değil de, oğulları gibiydi.

Bu bey, bütün vâridatını yorgun yolcular için yol boyunca çeşmeler yaptırmaya veyahut ovaların ortasında kervansaraylar kurdurmağa sarf ediyordu. Kur’anın emrettiği bütün vazifelerle faziletlerin hepsini işte bu Türk örf ve âdeti ile, misafirperverliği ile, sâdelik içindeki ihtişamiyle hakikî bir örnek olacak şekilde tatbik etmekteydi.

…Bu hana tıpkı Türkler gibi Hıristiyanlar da kabul edilip üç gün müddetle iâşeleri te’min edilir, çünkü Türkler “hayrat din farkına bakmaksızın bütün insanlara şâmildir” derler.

Fakirlere âit sadakalar da aynı nispette dindârânedir. Zenginler hapishanelere gidip borç yüzünden hapsedilmiş olanları kurtarırlar. Türklerin felâketzedelerle alâkaları yalnız teselli sözlerine münhasır kalmayıp imkân buldukça fiiliyata da geçerler.

Yalnız sözle teselli verecekleri vaziyetlerde ise mantık oyunlarına veyahut tumturaklı lakırdılarına kalkışmayıp takdîr-i İlâhîye karşı tevekkül yelkin ederler. Mukadderata îman ettikleri için, vebalılar bile dahil olmak üzere bütün hastaları büyük bir şefkatle ziyaret edip muhtaç oldukları ilaçları gönderirler. Söylemekten sıkılan fakirleirn sıkıntılarını, misli görülmemiş bir alâka ve gizlilikle tahkik edip giderirler.

Türkler…

Türkler her şeyden evvel ev yaptırmayı sevap sayalar… Fakat bu gibi binaların içinde beylerle devlet adamlarının yaptırdıkları (hanlar) başta gelir. Bunlar yolcuların geceleri barındıkları ve muhtaç oldukları istirahatı, cömertlik ederek te’min eden sahiplerine duâ ettikleri binalardandır. İmparatorluğun birçok yerlerinde büyük bir yekûn tutan bu hanları, çok muhteşem yaptırırlar.

Bunları bazılarına camiiler ve hamamlarla, tüccar ve san’atkâr dükkânları da ilave edilmiş olduğu için, yolcular her türlü ihtiyaçlarını te’min edebilirler. Hattâ bazılarının o kadar büyük vâridatı vardır ki, her akşam yolculara mükemmel bir ziyafet çekildiği halde, ne kadar kalabalık olsalar ve hatta bütün hanı doldursalar bile hiçbirinden para alınmaz.

RYCAUT (1629-1700)

Türklerin felâketzedelerle alâkaları yalnız teselli sözlerine münhasır kalmayıp imkân buldukça fiiliyata da geçerler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!