Gösteriliyor 14

Meyve Risâlesi’nden “İNSAN…”

Hem madem gözümüzle görüyoruz ve aklımızla anlıyoruz ki; · İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi, · Ve hakikat-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi, · Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i kübrası, · Ve İsm-i Âzamı taşıyan âyetü’l-kürsîsi, · Ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri, · Ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru, · Ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, varidat ve sarfiyatına ve zer’ ve ekilmesine nezarete memur, · Ve yüzer fenler ve binler san’atlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı, · Ve kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı Ezel …

Hicret’in İkinci Senesinden…

Ramazan Orucunun Farz Kılınması Ramazan orucu, kıblenin Kâbe tarafına çevrilişinden bir ay sonra, Peygamberimizin Medine’ye hicretinin 18. ayının başlarında, Şâban ayında farz kılındı. Bu hususta indirilen ayetlerde meâlen şöyle buyruldu: “Ey iman edenler! Sizden önceki(ümmet)lere farz kılındığı gibi, size de -takvaya eresiniz, nefsinize hâkim olasınız diye- oruç farz kılındı. … Ramazan ayı öyle bir aydır …

Orucun Dereceleri

Orucun biri diğerinden üstün üç derecesi vardır. Birinci derecesi, sadece yiyip içmeyi ve şehveti bırakmaktır. İkinci derecesi, bunun yanında gözü, kulağı, dili, eli ve ayağı da haram ve şüpheli şeylerden korumaktır. Üçüncü derecesi ise, bunlarla birlikte kalp ve zihni de dünyadan ayırmak ve bunları Allah teâlâ’nın muhabbet ve tefekkürüne tahsis etmektir. Birinci derecedeki orucun bozulması …

Oruç Sabırdır

Allah teâla, Kur’ân-ı Kerim’in pek çok yerinde sabrı emretmiş, övmüş ve mükâfatının çokluğunu bildirmiştir. Örneğin bir âyette, “Ancak sabredenlere hesapsız mükâfat verilecektir.”(1) buyurulmuştur. Allah Resûlü aleyhisselatu vesselâm da orucun sabrın yarısı olduğunu söylemiştir.(2) Oruçlular cennete girdiklerinde onlara: “Geride kalan dünya günlerinde oruç tutmanıza bedel, şimdi gönlünüzce yiyip içiniz.” denir. Bir kudsî hadiste şöyle buyurulmuştur: “İbâdet …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Dokuzuncu Nükte

DOKUZUNCU NÜKTE Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; Firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin Firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir. Hadisin rivayetlerinde vardır ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: “Ben benim, …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Sekizinci Nükte

SEKİZİNCİ NÜKTE Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsana en mühim bir ilâç nev’inden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Yedinci Nükte

YEDİNCİ NÜKTE Ramazan’ın sıyâmı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl, bire bindir. Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır. Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Altıncı Nükte

ALTINCI NÜKTE Ramazan-ı Şerifin sıyâmı, Kur’ân-ı Hakîmin nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’ân-ı Hakîmin en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Kur’ân-ı Hakîm, madem şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş. O Kur’ân’ın zaman-ı nüzulunu istihzar ile, o semâvî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcât-ı süfliyesinden ve mâlâyâniyat hâlâttan tecerrüt ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’ân’ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitâbât-ı İlâhiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekremden (a.s.m.) işitiyor gibi …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Dördüncü Nükte

DÖRDÜNCÜ NÜKTE Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hattâ, mevhum bir rububiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan, dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmişse, bütün bütün gasıbâne, hırsızcasına, nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar. İşte, Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emrolunmazsa, en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Beşinci Nükte

BEŞİNCİ NÜKTE Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşâne muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevâle maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedit bir hırs ve tamahla ve şiddetli alâka ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli …

error: Content is protected !!