4-İnsaf Ötesindeki İhsan ve İyilik
Bil ki, Allah ihsan emredip buyurur ki: “Şüphesiz Allah adalet ve ihsanı emrediyor.” (Nahl/90) Bundan önceki kısım, adalet bahsi idi. Zulümden kaçınmak için adalet anlatıldı. Bu kısım ihsanı bahsindedir. Allah buyurur: “Şüphesiz ihsan edenlere Allah’ın rahmeti yakındır.” (A’râf/56)
Yalnız adaletle yetinenler, din yolunda ancak sermayelerini korumuş olurlar Kâr ise ihsandadır. İhsancılar âhiret ticaretinin kârını hiçbir muamelede ihmal etmeyenlerdir. İhsan, iyilik yapmaya denir. Seninle muamele yapan birisinin, kendi üzerine farz olmadığı halde iyilik yapmasıdır. İhsan dereceleri altıdır.
1-Alıcıdan ihtiyaç olduğu için razı olsa bile, fazla kâr almamalıdır.
Sırrî Sekâtî ticaret ederdi. On akçeden, yarım akçeden fazla kar almazdı. Bir defa altmış altınlık badem aldı. Badem kıymetlenince fiyatı yükseldi. Bir dellâl(komisyoncu) bu bademi isteyince, altmış üç altına sat dedi. Dellâl: “Şimdi fiyatı doksan altındır” dedi. Serrî: “Ben on paradan yarımdan fazla kâr almamayı kalbimde karar verdim, bu ahdimi bozmayı caiz görmem.” dedi. Dellâl da: “Ben de senin malını noksan fiyatla satmayı caiz görmem.” dedi. Ne dellâl sattı, ne de Sırrî fazlaya razı oldu.
Muhammed bin El-Münkedir büyük şeyhlerden idi ve dükkanı vardı; kaftan satardı. Bazısının fiyatı beş, bazısının fiyatı da on altındı. Onun bir çırağı vardı. Bir bedeviye on altına bir kaftan sattı. Muhammed bin El-Münkedir, dükkana dönüp köylünün bu fiyatla kaftan aldığını öğrenince bütün gün köylüyü aramakla meşgul oldu.
Onu bulunca, “Ey köylü arap! Senin o aldığın kaftanın değeri beş altındır, fazla değildir. Beş altını geri al.” dedi. Bedevi arap: “Ben razı oldum.” dedi. Muhammed bin El-Münkedir: “Kendim için reva görmediğim bir şeyi, hiçbir Müslümana reva görmem. Ya satışı boz, ya beş altını geri al yahut da on altınlık kaftanlardan birini al.” dedi. Köylü arap, beş altını geri aldı. O arada birisine sorup “bu kimdir?” dedi. Muhammed bin El-Münkedir’dir, dediler. Köylü: “Sübhanallah! Bu öyle bir kimsedir ki, çölde yağmur yağmadığı zaman yağmur duasına çıktığımızda onun adını andığımız zaman Allah’ın izniyle yağmur yağar.” dedi.
Selef az kâr ile çok sürüm yapmayı âdet edinmişlerdi. Hz. Ali Kûfe çarşısında dolaşıp derdi ki: “Ey Müslümanlar! Az kârı reddetmeyin, çok kârdan mahrum olursunuz.” Abdurrahman bin Avf’e “O büyük servetin sebebi nedir?” diye sordular. Buyurdu ki: “Az kârı reddetmedim. Benden birşey isteyeni men etmedim, sermayesine sattım. Bir gün bin deve sattım. Diz bağlarından başka birşey kazanmadım. Bu diz bağlarının her birinin değeri bir akçe idi. Her devenin bir günlük yemi olan birer akçe masrafından da kurtuldum. Böylece iki bin akçe kazandım.”
2-Fakirlerin malını fazlaya alıp onların gönlünü şadetmelidir.
Mesela ihtiyar kadınların ipliğini, çocukların sattığı meyveleri, pazar yerine sonra gelen fakirlerin malını fazla fiyat ile almalıdır. Çünkü bu müsamaha sadaka vermekten daha faziletlidir. Ticaretini böyle yapan Peygamberin (a.s.m.) duasına mazhar olur. Çünkü Peygamber, “Alış-verişte kolaylık gösterene Allah merhamet eylesin.” diye dua buyurmuştur.
Ama zenginlerden malı pahalı almak, ne sevap ne de iyiliktir. Belki malı zâyi etmek olur. Zenginlerden pazarlık edip ucuz almak daha iyidir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ne alsalar pazarlık edip ucuz almaya uğraşırlardı. Birisi: “Günde binlerce dirhem sadaka verirsiniz. Bu kadar şey için niçin uğraşıyorsunuz?” dedi. Dediler ki: “Verdiklerimizi Allah için veririz. Allah için verilen ne kadar çok da olsa azdır. Ama alış-verişte aldanmayı kabul etmek akıl noksanlığı ve mal noksanlığıdır.”
3-Müşteriye mühlet vermektir.
Peygamberimiz (a.s.m.) buyurur ki: “Alış-verişte kolaylık gösterenlere Allah merhamet eylesin.” Ve buyurdu: “Alış-verişte kolaylık gösterenlerin bütün işlerinde Allah kolaylık gösterir.“
Fakirlere mühlet vermek kadar büyük bir iyilik olmaz. Fakir borcunu veremiyorsa, ona mühlet vermek farzdır; olur ki bu halde mühlet vermek adalet olur. Eğer vermeye gücü yetiyor; fakat sermayeden bir şey zararına satmak icap ediyorsa, yahut muhtaç olmadığı bir şeyi satmak icap ediyorsa, bu takdirde mühlet vermek ihsan etmek olur, en büyük sadaka olur.
Peygamberimiz buyurur ki: “Kıyamet gününde din hususunda zulüm etmiş birini getirirler. Defterinde hiç iyilik bulunmaz. Ona ‘Hiç hayır işlemedin mi?’ diye soracaklar o da ‘Asla hayır işlemedim. Ancak kendi hizmetçime tenbih ederim ki, bana borcu olup da fakir olanlara mühlet verin, müsamaha yapın.’ Allah: ‘Bugün de sen fakir, muhtaç ve çaresizsin. Biz de sana mağfiret edeceğiz’ buyuracak ve o kimseye mağfiret edecektir.” (Müslim)
Hadiste: “Bir kimsenin bir kimseye zimmetinde belli bir müddeti olan bir borcu olur da her gün ona mühlet verirse, o günde malın tamamını sadaka vermiş gibi sevap alır.” (İbni Mace)
Peygamberimiz buyurur ki: “Cennet kapısı üzerinde şunu yazılı gördüm: Sadakanın her dirhemi on dirhem, borcun her dirhemi onsekiz dirhem hesabedilir. Bunun sebebi, borç ancak ihtiyaç vaktinde alınır. Sadaka ise muhtaç olmayana da düşebilir.”
4-Borcunu ödemekte ihsan, istemeye ihtiyaç bırakmadan ödemede acele etmek…
…Hadiste: “Bir kimse borç ettiği zaman, güzel bir şekilde ödemeyi niyet ederse Allah ona yardım için birçok melekleri görevlendirir. Onu beladan korurlar ve borçtan kurtulması için dua ederler.”
Ama ödeyebildiği halde mal sahibinin izni olmadan bir saat geciktirirse âsi ve zâlim olur.
Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uyurken de yani bütün hallerde Allah’ın lâneti altında bulunur. Bu öyle bir günah olur ki, uykuya daldığı zaman bile kendisinden ayrılmaz.
Zenginliğin şartı paraya sahip olmasıdır. Eğer bir şey satabildiği halde satmazsa, yine âsi olur. Eğer geçmez akça ile öderse ya da mal sahibinin isteksiz olacağı şeylerle öderse âsi olur ve mal sahibi razı oluncaya kadar onun günahından kurtulmaz. Bunları halk basit bilir fakat haddi zatında büyük günahlardır.
5-Birisiyle alış-veriş ettikten sonra pişman olduğunu görürse, onunla ikale etmek yani satışı geri çevirmektir.
Peygamberimiz buyurur ki: “Yapılan satıştan pişmanlık duyduğunu anlayıp satışı ikale edenin, günahlarını Allah imha eder.” İkale farz değil ise de çok sevaptır.
6-Fakire az bir şey de olsa veresiye vermek ve verebilinceye kadar geciktirmek niyetiyle vermelidir.
Ölülerse helal etmelidir. Selefte bazı kimselerin iki defteri vardır. Birincisinde meçhul isimler yazılıydu ki, bunlar fakirlerin ismiydi. Bunu, öldüğü takdirde onlardan kimse miras istemesin diye gizli tutardı. Bu grubu havastan saymazlardı. Havaslar, fakirler için defter tutmazlardı. Verirlerse alırlardı. Getirmezse ümitlerini keserlerdi. Din ehlinin ticareti böyle idi.
Din erbabının dertleri dünyevî muamelelerinde belli olur. Dinini koruyup bir dirhem için şüpheyle adım atmayan kimse ehlullahtan olur. Doğrusunu Allah bilir.
İMAM GAZALİ/KİMYÂ-YI SAÂDET/ Üçüncü Asıl