Site icon Karınca Misali

Kazanç ve Ticaretin Edebleri – 5

5-Dünya Muamelelerinde Dini Korumak

Bil ki, dünya ticaretinin âhiret ticaretinden alıkoyduğu kimse bedbahttır… İnsanlara gerekli olan sermaye din ve âhirettir. Öyle ise kendine acımayıp ondan gafil kalmak ve kendini tamamıyla ticaret ve ziraat işlerine vermek doğru değildir. Din hususunda kendine acımak şu yedi ihtiyatı gözetmekle olur.

Birinci ihtiyat

Her gün kalbinde iyi niyetleri ve hayırlı azimleri tazelemelidir. İnsanlara muhtaç olmamak, onlardan umut edip bir şey beklememek için kendinin ve çoluk çocuğunun rızkını helalden kazanmaya, âhiret yolunda çalışıp meşgul olmak imkânını bulmak için azık ve boş zaman teminine niyet etmelidir.

Ve yine iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya; bir günah ile karşılaştığı takdirde rıza göstermeyip men etmeye; o gün insanlardan şefkat, nasihat ve güveni esirgememeye niyet etmelidir.

Bu anlatılanlar âhiret amelleridir, peşin kâr olur. Eğer bundan başka eline dünyevî bir şey girerse, o fazladan kâr olur.

İkinci ihtiyat

Bilmelidir ki, insanlardan en az bin kişi onun için çalışmadan bir gün bile yaşayamaz. Mesela fırıncı, çiftçi, kilimci, demirci, dokumacı ve diğer sanat erbabı gibi… Bunların hepsi onun işiyle meşguldürler. Zirâ bunların hepsine ihtiyacı vardır. Öyle ise onlar onun işleriyle meşgul iken, hiç kimsenin kendisinden fayda görmemesi doğru olmaz.

Dünya insanları hepsi yolculuktadır; yolculara yaraşan birbirlerine arkadaş, yardımcı olmaları ve birbirlerine acımalarıdır. Öyle ise kendisi de erken bir iş yolunda olmalı ve ben Müslümanlardan fayda görüp onlardan razı olduğum gibi, onlar da benden fayda görsün, benden razı olsunlar, diye niyetlenip bir işle meşgul olmalıdır. Çünkü bütün sanatlar farz-ı kifâyedir, kendisi de bu farzlardan birini yapmaya niyetlenmelidir. Bu niyetin doğru olmasının alâmeti; insanların muhtaç olduğu ve yokluğundan sıkıntı çektiği bir sanatla uğraşmasıdır.

Üçüncü ihtiyat

Dünya pazarı onu âhiret pazarından alıkoymamalıdır. Âhiret pazarı camilerdir. Zira Allah buyurur ki. “Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın” yoksa ziyan edersiniz.

Halife Hz. Ömer pazarda, çarşıda. “Ey tüccarlar! Gününüzün başını âhiret için geri kalanı da dünya için harcayın” derdi. Selefin âdeti, sabah ve akşam vakitlerinden âhiret için çalışmak idi. Ya camilerde zikir ve virdlerle meşgul olurlardı ya da ilim meclisinde toplanırlardı. Sabah çorbası ve kelle yemeğini çocuklar ve zimmîler (İslam egemenliğini kabul eden gayr-i müslimler) satarlardı. Çünkü o vakitte erkekler camilerde bulunuyorlardı.

Selef günün ortasında ezan sesini duyunca hiç beklemeden hangi işte iseler, bırakıp camiye gelirlerdi. Allah’ın, “Hiç bir ticaret ve satış onları Allah’ın zikrinden alıkoymaz” kelamının tefsirinde: “Yani onlar öyle bir kavimdir ki, demircileri ezanı duyunca, kaldırdığı çekici örse vurmadan, terzileri soktuğu iğneyi geri çekmeden namaza giderler” denilmiştir.

Dördüncü ihtiyat

Çarşıda, pazarda Allah’ın zikrinden gafil olmamalıdır. Mümkün oldukça kalbini ve dilini Ondan uzak tutmamalıdır. Zirâ kalp ve dilin Allah’ın zikrinden uzak kalmasıyla, bütün dünya ile karşılanmayacak faydalar elden gider.

Gafiller arasında yapılan zikrin sevabı daha fazladır. Peygamber buyurur. “Gafiller arasında Allah’ı zikreden kimse, kuru ağaçlar arasında canlı gibi ve namertler arasında bulunan kahraman gaziler gibidir.”

Beşinci ihtiyat

Pazara düşkün olmamalıdır. Şöyle ki, herkesten önce pazara gidip herkesten sonra dönmemelidir…

Muaz bin Cebel diyor ki. “İblisin zelenbur adında bir oğlu vardır. Pazarlarda iblisin vekili odur. İblis onu pazara gönderip ona ‘yürü, git pazarcıların kalbine yalan, yemin, hile ve hıyanet at. Herkesten önce pazara gidip, herkesten sonra dönen kimseye yoldaş ol’ der.”

… O güne yetecek miktar kazanınca da dönüp camiye gitmeli ve âhiret hayatına gerekli olanları kazanmalıdır. Çünkü âhiret hayatı çok uzundur, ona ihtiyaç fazladır ve onun azığından insanlar çok yoksundur.

Ebû Hanife’nin hocası olan Hammad bin Seleme baş örtüsü satardı. İki habbe kazanınca sepeti bağlayıp ibadete dönerdi.

İbrahim-i Havas diyor ki; “Bir gün İbrahim Edhem bana rast geldi; nereye gidiyorsun? dedi. Kil balıkçılığı yapmaya gidiyorum dedim. Bana. ‘Ey insanoğlu! Sen arıyorsun ve aranıyorsun. Senin nasibin olan şey, mutlaka seni bulacaktır. O halde senden ayrılmayan şeyi niçin arıyorsun? Hiç mahrum kalan haris ve rızıklanan ihtiyarları görmedin mi?’ dedi. Dedim ki; Ey İbrahim Edhem! Benim mülkiyetimde bir bakkalın zimmetinde bulunan bir danikimden (bir dirhemin altıda biri) başka bir şeyim yoktu.” Dedi ki. ‘Senin Müslümanlığına yazık ki, bir danike sahip olduğun halde yine dünya işine gidiyorsun.”

Seleften bir grup vardı ki, haftada iki günden fazla pazara gitmezdi. Diğer bir grup da her gün gider ve öğle namazı vaktinde dönerdi. Diğer biri grup da ikindi namazı vaktinde dönerlerdi. Hülasa günlük nafakasını kazanan, camiye giderdi.

Altıncı ihtiyat

Şüphelilerden kaçınmalıdır. Ama insan kaçınmaz da haramın etrafında dolaşırsa fasık ve asi olur…

Zalimler ve onlara alakadar olan kimselerle ticaret yapmamalı, hiçbir zalime veresiye satış yapmamalıdır ki, zalimin ölümüne üzülmesin. Zenginleşince buna sevinmemelidir. Zalimlere sattığı şeyden yardım görürlerse, onların zulmüne ortak olur…

Velhasıl herkesle muamele etmemeli, belki muamele yapmaya yarar kimseler aramalıdır…

Yedinci ihtiyat

Muamele yaptığın kimse ile hesabını doğru yapmalısın. Gerek konuşmada, gerek duymada; gerek vermede ve gerek almada olsun… Kıyamet gününde zalim ve mazlumun yüzleştirileceklerini, mazlumun zalimden hakkını alacağını düşünmelidir.

Muamelelerde salih selefin halleri ve şeriatın yolu bu anlattıklarımızdır. Bu zamanda bu sünnet kalkmıştır. Muamele ilmi unutulmuştur. Bu zamanda bir sünneti ihya eden büyük sevaplar kazanır.

Peygamberimiz bir hadiste buyurur ki: “Bir zaman gelecek ki, bir kimse bu yaptığınız ihtiyatın onda birini yaparsa ona yeter.” “Niçin ya Resûlallah?” dediler. “Çünkü siz inananlar arasındasınız. Hayırlara inanıyorsunuz. Onun için ihtiyat yapmak size kolay gelir. Ama onlar hayırlara inanmayanlar arasındadır. Bu sebeple bu gibi ihtiyatları yapanlar gafiller arasında garip kalır.” buyurdu.

Bunu anlatmaktan maksat, “bu kadar ihtiyatlar nasıl yapılır?” diyerek ümitsizliğe düşülmesin. Zirâ bu zamanda yapılan az riayet kifayet eder. Hatta ahiretin dünyadan hayırlı olduğuna inanan, bu ihtiyatların hepsini yapabilir. Çünkü bu ihtiyatlar fakirlik meydana getirir. Bu fakirin ebedî padişah olacağına muhakkak gözüyle bakan, şüphesiz bu zahmete katlanır.

Çünkü inanlar dünyada biraz servet kazanmak ya da mevki elde etmek için mahrumiyetler içinde uzun yolculukların zahmetini çekmeye sabrederler. Halbuki ölüm yetişince ne mal, ne de mevki kalır. Hepsi zayi olur. Bu iş de boşa gider. Âhiret padişahlığı için çalışan, kendi nefsine reva görmediğini başkasına da reva görmemelidir.

İMAM GAZALİ/KİMYÂ-YI SAÂDET/ Üçüncü Asıl

Exit mobile version