Türkiye’nin “Darü’l-harb” olduğunu iddia edenlere ne dersiniz? Darü’l-Harb ve Darü’l İslâm nedir?
Önce Darü’l-Harb ve Darü’l-İslâm mefhumlarının tariflerini vermekte fayda görüyoruz. Ö. Nasuhî Bilmen, Hukuk-u İslâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamûsu’nda Darü’l İslâm ve Darü’l-Harb’i şöyle tarif eder:
“Darü’l İslâm, Müslümanların hâkimiyeti altında bulunup Müslümanların emn ve eman içinde yaşayarak dinî vazifelerini ifa ettikleri yerlerdir.
Müslümanlar ile aralarında müsalâha ve muvadaa bulunmayan gayr-i müslimlerin hâkimiyeti altında bulunan yer de Darü’l-Harb’tir.” (C.III, s.394)
Sadece bu tarifler dahi dikkatle mütalâa edilirse Türkiye’nin Darü’l İslâm olduğu ve bu vatana Darü’l-Harb diyenlerin bu iddialarında hiçbir hakikat payı bulunmadığı açıkça anlaşılır.
…
Şer’i ilimlerin mütehassısları başta dört büyük mezhebin imamları olmak üzere müçtehidler ve fıkıh âlimleridirler. Bu sebeple kim olursa olsun, din adına konuşan bir kimse müçtehidin-i İzâm’ın içtihadlarını, fıkıh âlimlerinin fetvalarını aynen intikal ettirmek mecburiyetindedir. O zevat-ı kiramın fikirleri bütün zamanlara kâfi ve vâfidir.
Tarihçe sabittir ki, bu güne kadar müçtehidin-i İzâm hazretlerini hiçbir kimse aşamamıştır. Kendilerinden sonra gelen hiçbir müdakkik âlim, onlara müsavat iddiasında bulunmadığı gibi, bu asırdaki bir takım haddini mütecavizler de ortaya mücerred iddiadan başka bir şey koyamamışlardır.
…
Şafi Mezhebine Göre Darü’l-Harb
Şafi mezhebine göre, bir diyar yahut bir memleket bir defa dahi olsun Müslümanlar tarafından zaptedilmiş ise, o diyar ve o memleket artık Kıyâmete kadar “Darü’l İslâm” dır. Böyle bir memleket sonradan kâfirlerin eline geçse bile, bu hüküm değişmez. Hattâ Müslümanlarla barış halinde bulunan gayr-i müslimlerin ülkeleri de “Darü’l-Harb” değildir.
…..
Hanefi Mezhebine Göre Darü’l-Harb
Hanefi mezhebinde, bir “Darü’l-Harb”, ahkâm-ı İslâm’ın bazısının icrası ile “Darü’l İslâm’a” inkılâb eder. Bu hususta ittifak vardır….
İmam-ı Azam’a göre Darü’l İslâm’ın Darü’l-Harb’e inkılâb edebilmesi için aşağıdaki üç şartın birlikte tahakkuk etmesi lazımdır. Eğer bu şartlardan birisi noksan olursa, yine o diyar Darü’l İslâm’dır; Darü’l-Harb değildir.
- İçerisinde küfür ahkâmı bitemamiha -yani yüzde yüz- tatbik edilecek. Küfür ahkâmının yüzde yüz tatbik edilmediği, meselâ; sadece cuma ve bayram namazlarının kılınabildiği bir diyara “Darü’l-Harb” denemez.
…ve yine fukahadan İsticabi‘nin içtihadına göre, “Bir diyarda İslâm’ın sadece bir tek hükmü dahi icra edilebiliyorsa o diyar Darü’l-İslâm’dır.”
İbn-i Âbidin‘e göre, “bir diyarda Müslümanların ahkâmı ile müşriklerin ahkâmı birlikte icra edilirse orası yine Darü’l-İslâm’dır.”
…
2. O diyar Darü’l-Harb’e muttasıl olacak. Yani o diyarın sınırları ve komşu hudutları tamamen kâfirler tarafından kuşatılmış olacak….
İmam-ı Azam’a göre “Bir Müslüman memleketle komşu olan Müslümanlar tamamen mağlup sayılmazlar….”
Bu noktada bir hususun açıklanmasında fayda vardır. Gayr-i müslimlerce ihata şartı, müstakil İslâm devletleri için değil, gayr-i müslim bir devletin hükmü altında bulunan ve kendini müdafaadan aciz vilayet, köy ve kasabalar için söz konusudur… Yoksa kendini müdafaaya muktedir ve müstakil bir İslâm devleti, he taraftan gayr-i müslim devletlerle kuşatılmış olsa da, yine “Darü’l-Harb” olmaz.
3. İçinde eski eman ile emin bir Müslüman veya zımmî kalmamış olacak. Yani o beldede daha önce can ve mal güvenlikleri mevcut olan Müslümanların ve zımmîlerin (gayr-i müslim azınlıkların) bu güvenlikleri bir kâfir istilasıyla ortadan kalkmış olacak.
Bu üçüncü şart, ancak, bir İslâm beldesinin kâfirlerin istilasına uğraması halinde geçerlidir.
…
Elhasıl: Yukarıdaki izahlarımızdan anlaşıldığı gibi, İmam-ı Azam Hazretleri’nin ileri sürdüğü üç şartın hiçbiri Türkiye için bahis konusu değildir. Zaten Şafiî mezhebine göre, daha önce Müslümanların hükmettiği belde kıyâmete kadar Darü’l-İslam’dır.
MEHMET KIRKINCI / Darü’l-Harb nedir? – 1994