Helâl, Haram ve Şüpheli Şeyler – 1

Peygamberimiz buyurur ki: “Helâl aramak, her Müslümana farzdır.” Helâlin ne olduğunu öğrenmeden onu kazanmak mümkün değildir. Peygamberimiz buyurur ki: “Helâl de belli ve açıktır. Haram da belli ve açıktır. Bunların arasında ne olduğu bilinmeyen şüpheli şeyler vardır. Bunların etrafından dolaşanın harama düşme ihtimali vardır.”

Helâlin Sevap Ve Fazileti; Haramın Cezası

Bil ki, Allah buyurur: “Ey peygamberlerim! Helâl yiyiniz ve lâyıkıyla ibadetler yapınız.” Ve bu sebepten Peygamberimiz de buyurur ki: “Helâl aramak, bütün Müslümanlara farzdır.” Ve yine buyurur ki: “Bir kimse içine haram karışmadan kırk gün aralıksız helâl yerse, Allah onun kalbine nur doldurur, kalbinden hikmet pınarlarını akıtır.” Bir rivayette de: “Kalbinden dünya sevgisini keser.” buyurulur.

Ashabın ulularından olan Sa’d bin Ebi Vakkas, Peygamberimize: “Ya Resulallah! Dua buyurun ki, sizin duanız bereketiyle bizim de duamız reddolunmasın, kabul olsun” dedi. Peygamberimiz: “Ey Sa’d! Duanın kabul olması için helâl yemelisin.” buyurdu.

Ve yine buyurur: “Çok kimseler vardır ki, yediği giydiği haramdır. Halbuki el kaldırıp dua ediyor. Böyle dua nasıl kabul olur? Allah ondan ne farz, ne de sünnet kabul eder.” Ve yine: “Aldığı elbise parasının bir akçası haram olursa, o elbise üstünde kaldığı müddetçe namazı kabul olmaz” buyurur.

Ve yine buyurdu ki: “Haramdan meydana gelen etten ateş daha iyidir.” Yine buyurdu: “Malı nereden olursa olsun pervasızca toplayanı, Allah da nereden olursa pervasızca cehenneme atar.”

Ve yine buyurdu: “Helâl kazanmak peşinde yorularak evine dönüp yatan, bağışlanmış olarak yatar. Ve Allah’ın hoşnutluğu ile sabahlar.”

Ve yine buyurur ki: “Bir akça faiz almak, din nazarında otuz defa zinâ yapmaktan ağırdır.” Ve yine buyurur ki: “Haramdan kazandığını sadaka verirse, kabul olmaz; saklarsa, cehennem yolunda ona azık olur.”

Hz. Ebû Bekir bir hizmetçinin elinden şerbet içti. Haram yoldan kazanıldığını anlayınca hemen parmağını boğazına götürdü ve istifra etti. O kadar zorlandı ki, öldüğünden korktular. Ve buyurdu ki: “Allah’ım! Bu şerbetten damarlarımda kalanından sana sığınırım.”

Hz. Ömer de kendisine beytülmal (hazine) develerinin sütünden bir miktar verdikleri zaman böyle yapmıştı. Abdullah bin Ömer buyurur ki: “Kambur oluncaya kadar namaz kılsan ve kıl gibi incelinceye kadar oruç tutsan, haramdan sakınmadıkça faydası olmaz.”

Süfyan-ı Sevrî buyurur ki: “Hayır etmek kasdıyla haram maldan sadaka veren kimse, pis elbiseyi idrar ile yıkayan kimse gibidir ki, elbise daha çok pislenir.”

Yahya bin Muaz buyurdu ki: “İtaat Allah’ın hazinesidir. Onun anahtarı duadır. O anahtarın dişleri de helal olmadır.”

Velhasıl bu konuda hadis ve eserler çoktur. Selefin takvâ sahipleri, tam ihtiyat üzere idiler. Onlardan biri de Vehb bin El-Verd idi. Bunun hali şöyle idi: Nereden geldiğini bilmediği hiçbir şeyi yemezdi. Bir gün annesi ona bir bardak süt getirdi. Validesine: “Bu süt nereden ve nasıl satın alınmıştır” diye sordu. Hepsini öğrendikten sonra: “Hayvan nerede otlamıştır, o yerde Müslümanların hakkı var mıdır?” dedi. Annesi “evet” deyince, içmedi. Annesi: “Ey Vehb, bu sütü iç! Allah sana merhamet eder” dedi. Vehb: “Günah sebebiyle Allah’ın merhametine erişmek istemem” dedi.

Bişr-i Hafî’ye “Nereden yiyorsun?” diye sordular. Çünkü Bişr’in muazzam ihtiyatı vardı. Dedi ki: “Başkalarının yediği yerden yerim. Fakat istemeden yiyip de ağlayanla, pervasızca yiyip de gülen arasında fark vardır.” Ve dedi ki: “Netice, el kısa, lokma küçük olmalıdır.”

İMAM GAZALİ/KİMYÂ-YI SAÂDET/ Dördüncü Asıl

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!