“Erken” Evlilik Mağdurları

Uzun yıllardır ülkemizde ilginç bir şekilde mağdur edilen bir kesim var. Yasalara göre “erken” yaşta evlenen bu insanlar 2019 rakamlarına göre 5000 kişiydiler. Ailelerle birlikte mağdur olan sayı yine 2019 sayılarına göre tam 25000 kişi.

18 yaşına girmeden evlenmiş ve çoluk çocuk sahibi olmuş, birbirleriyle problemi olmayan bu tip ailelere, yıllar sonra bir ceza geliyor ve baba “cinsel istismar, alıkoyma vs” suçlarından ceza evine gönderiliyor. Sonra ne oluyor? Çocuklar babasız, hanımlar kocasız kalıyor.

Güya “istismardan” kurtarılan anne, çocuklarıyla birlikte hayat mücadelesinde yapayalnız kalıyor. Çocuklar babasız büyüyor. Anne, şikayetçi olmadan devletimizin kendi üstüne vazife edindiği bu durumda; kadın bir kişi tarafından “istismar” edilmekten kurtarılıyor ve çoluk çocuk hep birlikte kamunun istismarına açılmış oluyor.

Bunların derdinin kadın istismarı olmadığını, kadını istismar ederek yaptıkları bu aile parçalama işinden de anlamak mümkün. Zaten kadının her alanda cinsel meta olması, nikahsız birliktelikler yaşaması, bunları rahatsız etmiyor. İşin içine nikah girince kuduruyorlar. Bir de vergisini vermeyip para için girilen ilişkiler “sözde” suç sayılıyor. Yoksa “seviyorlar, genç aşıklar” falan olduğunda durum, problem yok. Nikahlı olup severek evlendiklerini ifade eden çiftler ise aynı hoşgörüyle karşılanmaz. 10 yıla varan mahkeme stresi ve ardından yine on yıllar süren hapis ve ayrılık.

Unicef Türkiye’mizi çok mu sever?

Bu tür aileyi bölmeye, ülkemizin toplum yapısını “kökünden kazımaya” yönelik her türlü eylem ve düzenlemeye destek, hemen “Avrupalı dostlarımız” dan gelir. Dünyada açlıktan, savaşlardan, soykırımdan ölen çocuklar için cümle sarf etmeyen Unicef bile hemen “erken evlilik” yerine “çocuk yaşta evlilik” başlığıyla konuya müdahil olur.

İçimizdeki Avrupa tohumları da hemen koro oluştururlar. Nitekim bu mağdurları, AKP hükümeti, bu yanlışlarından dönmek için “af” yasasına katmak istemişlerdi 2016 yılında. Ama bu şer korosu her zaman ki gibi baskın gelmişti. Torbacılara bile ceza indirimi taslağa girerken, erken evlilik mağdurları düzenlemesi çıkartılmıştı. Maalesef iktidar yine bu azgın azınlığı memnun etmeyi seçmişti.

Bu arada “çocuk” yaştakilerin evlendirilmesi gibi haberlere çıkan nadir olayları zaten “evlilik” olarak görmediğimi de belirtmiş olayım. Bu tür sapıklıkları topluma duyururken kasıtlı “evlilik” kavramı kullanılmaktadır. Bununla hedef “evlilik” kurumunu zedelemek ve gerçek “evlilik” mağdurlarını zan altında bırakmaktır.

Hükümetin yanlıştan dönme çabaları…

Hükümet bu zulümden dönmek için azgın azınlığı da razı etmeye çalışan bir çok girişimde bulundu. Mesela bir ara çözüm için çiftlerin aralarındaki yaş farkı ile ilgili adım attı. Adı “aşk” olduğunda toplumun önünde 30-40 yıl yaş farkları problem edilmezken, “evlilik” yani nikah olunca böyle enteresan “çözüm” ler deneniyor.

Tabi azgınlar, hiç taviz vermiyor. Onların ihlasının onda biri bizim “Müslüman siyasilerde” olsa, anayasa baştan sona İslâm’ a uygun hale getirilirdi.

Daha konu açıldığı gibi, başlıklar atılıyor ve chp nin de gündeme taşıması ile konu:

“tecavüz önergesi”, “çocuk tecavüzcülerinin affı”, ortaçağ toplumunu bugüne uyarlıyorlar” şeklinde işleniyor ve toplum yönlendiriliyor. Müslümanların eleştiri ve tepkilerine aldırış etmeyen hükümet ise bu sapıkların seslerine tepkisiz kalamıyor her zamanki gibi…

Bu azgınların Asıl dertleri ne?

Attıkları başlıklardan da anlaşılacağı gibi asıl dertleri toplumun inançlarıyla ve kültürüyle. Zira bunu “istanbul sözleşmesi” ve bağlı yasada açıkça belirtiyorlar. “Ortaçağ” diye kötülemeye çalıştıkları çağ, İslâm ve insanlığın “Asr-ı Saadetiy”di. Güya geride kalmış gösterip ama bir yandan da yaklaşık 1250 yıl öncesine dönüp, İslamsız bir sözde “Türk” toplum düşlerini de arsız arsız aşılamaya çalışıyorlar.

Hatta bu “direniş” lerini kabul ettirdiklerinde yerlerinde de saymayıp ileri hamle yapıyorlar. Yine aynı propaganda dönemlerinde kadınların evliliğe hazır olma yaşlarını güya yaptıkları bir ankete dayanarak “24” olarak da dayatmaya çalıştılar. Yani dertleri yasal yaş sınırı da değil. Bunlar nikah, aile, ahlak gibi din kaynaklı bütün kavramlara düşmanlar. 24 yaşa hükümet sıcak baksın, nikaha ne gerek vara kadar hiç çekinmeden konuyu getirirler ve buna da çanak tutan AKP kadın kolları olursa şaşırmam.

Fıtratla Savaşılmaz

Yaratıcımız olan Yüce Allah’tan insanı daha iyi bilmenin imkânı olabilir mi hâşâ! “Bilim” falan zırvalarına girecek olan varsa, o hayran oldukları batının “insanlık” değerlerine dair uygulamalarına bir baksın. Allah, her işi hikmetle yapar. Bizim “bilim” dediğimiz de bu hikmeti çözmeye çalışmaktır. Ancak o zaman saçmalamak yerine insanlığa faydalı olur. Bu kainatı ilmen inceleyip Allah’ı buldurmayan bilim falan olmaz; ahmaklık olur.

İnsanı da Allah yarattı malum. Dolayısı ile O’nun çocuk dediği çocuk, mesul dediği mesul, helal dediği güzel, haram kıldığı da çirkindir. Aksini iddia eden, mahşerde geri dönemeyeceği bir pişmanlığa hazırlansın şimdiden. Mahşerde sosyal medyada veya basındaki “beğeni” lere göre hüküm verilmeyeceğini unutmayalım.

Popülizmin en geçersiz olduğu, adaletin mutlak bir şekilde tecelli etme yeri olan mahşerde, kimi razı etmeye çalıştığımız ve tercihimizin doğruluğunun ayan beyan ve geri dönüşsüz karşımıza çıkacağını akıldan çıkartmayalım.

Yasa çıkartırken de bu yaratılış özelliklerine uygun çıkartmadığımız sürece birbiriyle çelişen ve zulmü netice veren manzaralarla karşılaşmamız doğal. Allah’ın izin verdiği yaşta, izin verdiği şekil ve şartlar yerine getirildiğinde nikah kıyılabilmelidir. Nikah kıyılması da evlilik ve boşanma hükümleri ile bağlı olduğundan aynı konunun bütün yönleri de İslâm’a göre düzenlenmelidir. Nikahı “imama” göre, düğünü Fransa’ya göre, halayı kız tarafına göre, boşanmayı da İstanbul Sözleşmesine göre yaparsanız, durumdan da kaos çıkar.

Helali haram, haramı helal yapanın hükmü bellidir. Bu sadece amelî değil, imanî bir meseledir. Dileyen Müslüman olur, dilemeyen olmaz. Tercih kısmı buraya kadardır. Artık Müslüman olunduğu vakit, tercih konuları Allah’ın izin verdiği konular haricinde kapanmıştır. Allah’a kul olmayı tercih eden Müslüman, başka hiçbir otoriteye kulluk yapmamayı tercih etmiştir. Tercihlerini Allah’ın emir ve yasaklarına teslim etmiştir.

“Erken”

Yani “erken” derken, ağzımızdan çıkana dikkat etmemiz gerekir. Neye göre, kime göre erken?

Pratikte de Allah’ın hükümlerine göre iman etmeyenler bile yasa çıkartıp İslâm’a göre uygulama yapsa, hikmet gereği zulümden ve bu problemlerden kurtulur.

Orta öğretim çağında, okul tuvaletlerinde bebek cesedi bulunan bir ülkede yaşıyoruz. Safa yatmaya kimsenin hele ki yöneticilerin hiç hakkı yoktur. Öğrencilerini istismar eden öğretmen haberleri tv de çıkmasa da çevreden duyulacak boyutlara gelmişti düne kadar. Artık meslekleri, veya cinsleri sorumlu tutma ahmaklığını bırakıp; durumların yaşanmasına engel olacak ortam ve şartların belirlenmesine geçmemiz lazım.

Bu şartları da İslâm belirlemiştir. Uygularsak çözeriz, bu kadar basit! Öyle bakanlıkların, Stk’ ların, kadın kollarının vs. bir araya gelip gelip toplantı yapmalarına gerek yok. Numarayı bırakalım. Müslümansak İslâm ne diyor dememiz gerekmez mi?

Çözüm:

  • İslâm ne diyorsa ona göre yasalar düzenlenmeli. Buna ceza hukuku da dahil.!
  • Kadın istismar aracı olmaktan çıkartılmalı. Bu da istihdamla ilgili bir konu değildir! Beynini kaybetmişlere duyurulur! Kadının istismar edildiği konulara da İslâm çözüm getirmiştir. İstismar etmek istemiyorsanız, uygulayın. Uygulamayan kadın istismarını bizzat yapan demektir.
  • Kadının toplumdaki rolü değiştirilmeye çalışılıyor. Bunu İstanbul Sözleşmesi açık açık yazmış. Bu rol, yaratanın belirlediği ve toplumun devamı için de ana şart olan fıtrattır. Erkeğe de, çocuğa da çizilen bu roller sayesinde toplumumuz hala hayattadır.
  • Nikah kolaylaştırılmalı, boşanma zorlaştırılmalıdır. Boşanma malum Allah’ın en sevmediği helaldir. Niçin evlendiğini bilmeyen yani “rolleri karışmış” evliliklerin sürmesi mümkün değildir. Zaten bunu arzulayanlar bu sebeple “evlilik” yerine “birliktelik” falan zırvalıyorlar.
  • Bu tür mağduriyetler yaşanan, karşılıklı rıza ile yapılmış evliliklerde, acilen baba/koca serbest bırakılmalıdır. Yeter mi yetmez! Sicili temizlenmeli, resmi olarak bu sürülen leke ilan edilerek de temizlenmelidir. Hapse atılana ve ailesine maddi manevi tazminat ödenmelidir. Bu mağduriyete sebep olanlar, eğer Allah’a iman ediyorlarsa bir de üstüne mağdurların ayaklarına kapanıp helallik almak için ne gerekiyorsa yapmalıdırlar.
  • Özetle fıtrata muhalif düzenleme, yönlendirme ve dayatmalar zulümden başka meyve vermez!

Beşer şaşar misali, yanlışlar illaki yapılır ama bile bile Allah’ın emrine karşı gelinip bir de yasa çıkartılırsa… Bundan sebep de masumlar inim inim inletilirse… İşte o zaman umumi belalara da kapı açılmış olur. Bu ve benzeri yanlışlardan tez dönülmesi duası ile…

Not: Bu tür problemleri görüp bilip, dadandıkları imkanlardan vazgeçemedikleri için safa yatan kamu görevlisi ve siyasi kardeşlere ve dostlara özel hatırlatma:

Sizler Çin’e gönderilen trenden, düşmana kan kusturan Siha’larımızdan veya her gün ayrı bir salaklığa imza atan karşı görüş siyasilerinden hesaba çekilmeyeceksiniz!

Sizler, görmezden geldiğiniz bu tür uygulamalardan hesaba çekileceksiniz. Ahirette benim yirmi yıldır sürekli duyduğum “bu seçim çok önemli, çok kritik dönemden geçiyoruz” veya “şu an fire veremeyiz” gibi siyasi bahanelere kanıp, zulme alkışla bu dünyadan göçmeyelim inşallah.

Fatih SAFİTÜRK / 27.12.2020

2 Yorumlar

  1. Amin Allah razı olsun.

Bu yazı yorumlara kapalı.

error: Content is protected !!