Ramazan Orucunun Farz Kılınması
Ramazan orucu, kıblenin Kâbe tarafına çevrilişinden bir ay sonra, Peygamberimizin Medine’ye hicretinin 18. ayının başlarında, Şâban ayında farz kılındı. Bu hususta indirilen ayetlerde meâlen şöyle buyruldu:
“Ey iman edenler! Sizden önceki(ümmet)lere farz kılındığı gibi, size de -takvaya eresiniz, nefsinize hâkim olasınız diye- oruç farz kılındı.
…
Ramazan ayı öyle bir aydır ki insanlara doğru yolu gösteren, açık ayetleri kendisinde toplayan, hak ile bâtılı ayırt eden Kur’an, onda indirildi.
O halde, sizden her kim o aya erişirse, onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta olur yahut seferde bulunursa, tutmadığı günler sayısınca başka günlerde kaza etsin.
Allah, size kolaylık diler, güçlük dilemez. Bu da, o sayıyı ikmal ve size olan hidayetine karşı Allah’ı tekbir etmeniz içindir. Gerek ki şükredersiniz!” (Bakara/183-185)
Ramazan orucu, İslam dininin beş şartından birisidir.
İbni Ömer (r.a.) Resûlullah Efendimizin bu hususta şöyle buyurduğunu bildirir:
“İslam beş şey üzerine kuruldu: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resûlü olduğuna şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek, Ramazan orucunu tutmak.” (Buharî, Sahih,c.1, s.11.)
Sadaka-i Fıtr’ın Vacip Kılınması
Bu senenin Ramazan ayının sonlarına doğru sadaka-ı fıtr vermek vacip oldu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, küçük büyük, hür köle, erkek kadın her zengin Müslüman için kuru hurmadan bir sa’ (1040 dirhem*3 gr) veya arpadan bir sa’ veya kuru üzümden bir sa’ veya buğdaydan bir müd (yarım sa’) fıtır sadakası ayrılıp, bunu bayram namazından önce yoksullara verilmesini emretti.
İlk Bayram Namazının Kılınması
Şevvâl hilâli görülüp, sabahleyin güneş yükselince, Resûl-i Ekrem Efendimiz, oruçlarını açmalarını ve bayram namazına çıkmalarını Müslümanlara emretti. Sonra da onlarla birlikte bayram namazı kılmak üzere musallaya (namazgâha) çıktı. Hutbeden önce, ezansız ve kametsiz olarak cemaatle bayram namazı kıldı.
Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, Medine’ye teşrif buyurdukları zaman, Medinelilerin iki mahalli bayramı vardı. Peygamber Efendimiz onlara, “Allah Teâlâ, size onlardan daha hayırlı olmak üzere Fıtır (Ramazan) ve Kurban Bayramı günlerini verdi.” buyurdu. (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c.3,s.103.)
Resûl-i Kibriya Efendimiz, bayram namazlarını namazgâhta kılardı. Medine’nin namazgâhı, şehrin şark kapısı üzerindeydi.
Peygamber Efendimiz, bayram namazını kılmak üzere namazgâha yürüyerek giderdi. Bayram namazına bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. Ramazan Bayramı namazına çıkmadan önce bir şeyler yerlerdi. Ekseriya bunlar birkaç hurma olurdu.
Zekâtın Farz Kılınması
Zekât, Hicret’in 2. yılında Ramazan orucunun farz kılınmasından ve fıtır sadakasının vacip kılınışından sonra farz kılındı.
Zekât, zengin Müslümanların yıldan yıla belli ölçüsüne göre mallarının bir kısmını zekât niyetiyle ayırıp lâyık olanlara vermelerinden ibâret mâlî bir ibadettir.
Zekât, İslam dininin beş temel esasından biridir. Kur’an-ı Kerim’le (Nur,56; Müzemmil,20; Hac,78; Bakara,110) emredilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de 32 yerde namazla birlikte zikredilmiştir.
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Her gün, her sabah, iki melek inip birisi, ‘Ya Rab! Zekât ve sadakasını vererek, malını (Allah rızası için) harcayana, harcadığının yerine yenisini ver’ der. Diğeri de, ‘Ya Rab! Zekât ve sadaka hakkını ödemeterek malını sıkanın da malını telef et’. der!” (Buharî, Sahih, c.2, s.120.)
Salih Suruç / Kâinatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı (a.s.m.) s. 410-411)