Nikâhın Başından Sonuna Kadar Kadınlarla Yaşamanın Edebleri

Bil ki, nikâh dini esasların biri olunca, onda da dinin edeblerini gözetmelidir. Yoksa insanların evlenmesiyle hayvanların çiftleşmesi arasındaki fark kalmaz. Bu sebeple evlenen kimse oniki şeyde edebe riâyet etmelidir.

Birinci Edeb

Velîmedir; yani düğün ziyafetidir ki, sünnet-i müekkededir. Peygamberimiz, Abdurrahman bin Avf evlendiği zaman: “Bir koyunla bile olsa düğün için ziyafet ver.” buyurmuştur. Koyuna gücü yetmezse, dostlar önüne gelecek miktar ziyafet yapsın. Peygamberimiz Hz.Safiye’yi (Hanife’yi) nikâh ettiği zaman arpa ekmeğiyle hurmadan düğün ziyafeti verdi. o halde nikâhın şerefi için elinden geleni göstermelidir.

Bu iş ilk üç gün zarfında yapılmalıdır. Gecikme olursa, bir haftadan fazla geciktirilmemelidir.

Düğünde tef çalıp şenlik ve sevinçle nikâhı duyurmak sünnettir.

İkinci Edeb

Kadınlara karşı güzel ahlaklı olmaktır. Güzel ahlak kadınları incitmemek demek değildir. Belki güzel ahlak, onların sıkıntı ve ağır tekliflerine katlanmaktır. Hadiste: “Kadınlar zayıf ve baştan ayağa kadar avret yaratılmışlardır. Zayıflıklarının ilacı susmaktır. Avretliklerinin ilacı onları koruyup oturdukları evi üzerlerine zindan etmemektir.” Zira Peygamberimiz buyurur ki: “Hanımının fena huylarına sabredene, eyyip (a.s) sabrı verilir. Kocasının kötü huylarına sabreden kadına Fir’avunun karısı olan Asiye’nin sevabı verilir.”...

Üçüncü Edeb

Hanımlarla oynayıp şakalaşmalı, asık suratlı olmamalıdır ve akıllarına göre latifeler yapılmalıdır. Zira hiçbir kimse Peygamberimiz kadar hanımlarıyla latifeler yapmamıştır.

Dördüncü edeb

Şaka ve latife haddinden fazla yapıp erkeklik heybetini tamamıyla kaldıracak dereceye getirmemelidir ve onların kötü isteklerinde yardımcı olmamalıdır. Hatta şeriata aykırı bir hal görürse, düzeltmelidir. Zira susarsa onlara mağlup olur ve emirlerine girmiş olur. Halbuki: “Erkekler kadınlara hakimdirler” buyurulmuştur.

Peygamberimiz: “Hanımın kölesi mahv oldu.” buyurdu. Yani karısına tamamıyla uyan kimse helâk oldu. Zira kadın kocasının mutlak tabii olmalıdır. …Hakikatte kadınlar senin nefsin gibidir. Eğer biraz müsamaha gösterip kendi hallerine bıraksan, haddinden tecavüz eder. Onları yola getirmek zor olur. Hülasa kadınlar zayıf olduğu için bazen nazlarına katlanmakla tedavi edilirler. Bazen de fazla aşırılıkları, onları doğrultmakla tedavi edilir.

O halde erkekler, üstad bir tabip gibi, vaktinde tedavi etmesini bilmelidirler. Ancak sabır ve katlanma tarafı daha galip olmalıdır. Zira hadiste: ” Kadın kaburga kemiği gibidir. Doğrultmak istersen kırılır.”

Beşinci Edeb

Gayret hususunda itidal haddini korumalıdır. Kadını bir fitne hâsıl olabilen şeyden korumalıdır. Mümkün olduğu kadar kadınların dışarıya çıkmalarına izin vermemelidir. Namahremlerin kendisini görmeleri ve kendisinin de onları görmemesi için dama çıkmasına izin vermemelidir. Kapıda ve pencerede durmasına da mani olmalıdır. Bu hususları basit görmemeli ve sebepsiz yere su-i zan edip zarara girmemeli, haddinden fazla gayret ve hamiyet yapmamalıdır. İçişlerinde fazla kusur aramamalıdır.

Peygamberimiz Hz. Fatıma’ya (r.a) “Kadınlar için hayırlı olan nedir?” buyurdu: Fatıma: “Hayırlı olan, kadınların erkekleri, erkeklerin de kadınları görmemesidir!” buyurdu.

Fatıma’nın bu sözü Peygamberimizin gayet hoşuna gitti. Onu kucaklayıp bağrına bastı ve “Bazılarının zürriyeti bazılarındandır.” buyurdu. Yani zürriyet aslına tabidir; sen de babana çektin.

Hz. Ömer buyurdu ki: “Kadınlara güzel elbiseler giydirmeyin. Zira güzel elbise giyince dışarı çıkmak isterler.” Peygamberimiz devrinde, kadınların üzerlerini izarla örterek cemaate hazır olup arka safta namaz kılmaları âdeti vardı. Sahabe devrinde yasaklandı. Hz. Aişe: Peygamber (s.a.v.) bu zamanda kadınların hallerini görseydi, camiye gelmelerini yasaklardı.” buyurdu. Bu zamanda onları menetmek farzdır. Ancak ihtiyar kadınların eski elbiseler giyerek dışarı çıkıp cemaate gelmelerinde mahzur yoktur.

Kadınlar için zararların çoğu, meclislerde bulunmak ve bakmaktan doğar. Fitne ihtimali korkusu olan her yerde kadınların gözlerini korumaları lazımdır. Bir gün Peygamberin huzuruna bir a’ma geldi. Hz. Aişe ile diğer bir hanımı yanında oturuyorlardı ve a’madır diye aldırış etmediler. Peygamberimiz: “O a’ma ise, siz a’ma değilsiniz” buyurdu.

Altıncı Edeb

Çoluk çocuğunun nafakasını kısmamalı ve israf da etmemelidir. Çoluk çocuğuna verdiği nafaka sevabının sadaka sevabından üstün olduğunu bilmelidir. Zira Peygamber buyurur ki: “Cihad için, çoluk çocuk için, köle âzad etmek için, fakire sadaka vermek için harcanan altınların en kıymetlisi, çoluk çocuğa harcanan altındır.”

Nefis yemekleri yalnız yememeli, yemek isterse gizli yemelidir. Çoluk çocuğuna getiremeyeceği yemeklerden onlara bahsetmemelidir. İbn Sirin der ki:” Kişi haftada bir defa çoluk çocuğuna helva hayut başka bir tatlı yedirmelidir. Zira tatlıdan tamamıyla el çekmek mürüvvet değildir.”

Misafiri yoksa çoluk çocuğuyla toplanıp beraber yemek yemelidir.

Asıl mühim olan ise çoluk çocuğunun nafakasını helalden kazanıp vermektir. Zira onları haram ile beslemek kadar büyük hıyanet ve kötülük yoktur.

Yedinci Edeb

Hanımlara gerekli dini bilgileri öğretmelidir: Namaz, taharet, hayız ve benzerleri gibi. Eğer öğretmezse, dışarı çıkıp başkasından öğrenmesi gerekir. Koca, karısına bunları öğretirse, kadın öğrenmek için dışarı çıkmamalıdır. Koca bu hususta kusurlu davranırsa asi olur. Allah buyurur ki: “Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, Cehennem ateşinden koruyunuz.“….

Sekizinci Edeb

İki hanımı varsa, ikisine de eşit muamele yapmalıdır. Hadiste: “İki hanımı olup da birine daha çok meyleden, kıyamete bir tarafı eğri olarak gelir.” buyurulmaktadır. Eşitlik onlara verilen şeylerde ve gece yanlarında kalmakta gereklidir. Sevgi ve münasebette bulunmak buna dahil değildir. Zira bunlar elden gelen şeyler değildir.

Dokuzuncu Edeb

Kadın huysuzluk edip kocasının itaatinden çıkarsa, yumuşaklık ve güzellikle itaate çağırmalıdır. Yine itaat etmezse, yatağında ona arkasını dönmelidir. Yine itaat etmezse, üç gece ondan ayrı yatmalıdır. Bununla da itaat etmezse, dövmelidir. Fakat yüzüne vurmamalı ve bir yerini kıracak kadar kuvvetli vurmamalıdır.

Namazda gevşeklik yaparsa veya din işlerinden birinde ihmallik yaparsa, ona bir ay kadar darılıp konuşmamalıdır. Hatta ihmalliğini bırakmadıkça, onunla dargın durmalıdır. Peygamber bir ay kadar bütün hanımlarıyla dargın durmuştur.

Onuncu Edeb

Cima bahsi…

Onbirinci Edeb

Çocuğun dünyaya gelmesiyle ilgili edeblerdir. Çocuk doğduğu zaman sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunmalıdır…

Çocuğa güzel isim koymalıdır. Hadiste: “İsimlerin en makbulü Abdullah’tır; sonra Abdurrahman, Abdurrahim ve benzerleridir.” buyuruldu. Çocuk düşük de olsa ismin koymak sünnettir.

Akika kurbanı ise müekkede sünnettir. Oğlan için iki koyun, kız için bir koyun ile akika yapılır. Oğlan çocuğuna da yalnız bir koyun yapmaya da ruhsat verilmiştir. Hz. Aişe buyurdu: “Akika koyunun kemiklerini kırmamalıdır.”

Çocuk dünyaya gelince, sünnet olan bir miktar şerbet tattırmak, yedinci günü traş edip saçı ağırlığı kadar altın veya gümüş sadaka vermektir.

Çocuk kız oldu diye üzülmemeli, oğlan oldu diye de çok sevinmemelidir. Zira hangisi hayırlı olduğunu kimse bilmez. Kız daha bereketli ve sevabı daha çoktur.

Peygamberimiz buyurdu ki: Üç kızı, yahut kız kardeşi olup onların zahmetini ve masraflarını çekip ihtiyaçlarını karşılayan kimseye, Allah çektiği zahmet karşılığında rahmet eder.” Birisi: “Ya Resulallah! İki kızı olursa nasıldır?” dedi. Peygamber: “İki de olursa böyledir.” buyurdu. Diğer birisi: “Bir olursa nasıl olur?” dedi. Peygamber: ” Bir kızı olanın kalbi hastadır. İki kızı olanın yükü ağırdır. Üç kızı olursa, ey Müslümanlar! Ona yardımcı olunuz. Çünkü o benimle cennette bu iki parmak gibidir.” Yani bana çok yakın olur demeye işaret etti.

Ve yine buyurdu ki: “Bir kimsenin çocuklarına pazardan turfanda meyve getirmesi sadaka vermek yerine geçer. Fakat önce kıza, sonra oğlana vermelidir. Zira kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayan gibidir. Allah korkusundan ağlayanın vücudu cehennem ateşine haram olur.”

Onikinci Edeb

Mümkün olduğu kadar boşamamaya gayret etmelidir. Zira Allah bütün mübah işlerden en fazla boşamayı sevmez. Umumiyetle zaruret olmadıkça hiç kimsenin hatırını kırmamalıdır. Zaruret olup boşamaya ihtiyaç duyulduğu zaman bir talakından fazlasıyla boşamamalıdır. Zira bir defada üç talakla boşamak mekruhtur. Hayız halinde ve temizlik halinde cima yaptıktan sonra da boşamak mekruhtur.

Boşarken nezaket gösterip özür dilemeli, hakaret ve küçümseme nazarıyla boşamamalıdır. Boşarken bazı hediyeler verip gönlünü hoş etmelidir. Karısının sırrını ifşa etmemeli, niçin boşadığını açıklamamalıdır. Büyük zatlardan birine: “Niçin hanımını boşamak istiyorsun?” dediler. “Kişi hanımının sırrını açıklamaz.” dedi. Boşayınca, “Niçin boşadın?” dediler. “Benim ilişiğim olmayan kadınla ne işim var ki, ondan bahsedeyim?” dedi.

Kocasının Karısı Üzerindeki Hakları

Buraya kadar anlatılanlar, karının kocası üzerindeki hakları idi. Ama kocanın karı üzerindeki hakkı gayet büyüktür. Zira karı, hakikatte kocasının cariyesidir. Hadiste: “Eğer Allah’tan başkasına secde etmek caiz olsaydı, kadınlar kocalarına secde etmekle emredilirdi.” buyurulmaktadır.

Kocanın karı üzerindeki hakları şunlardır:

“Evinde oturup izinsiz dışarı çıkmamalı, kapı ve pencerede oturmamalı; komşularla toplanıp haber ve dedikodulara karışmamalı; zaruretsiz komşulara gitmemeli; kendi kocasını hayırla anıp hakkında iyilikten başka birşey konuşmamalıdır. Aralarındaki sohbet ve cinsi münasebetteki mahrem işleri anlatmamalı; kocasının halini bütün tanıdıklarından saklamalı; kocasının haline kanaat edip fazla birşeyi istememeli, kocasının hakkını akrabalarınkinden önce tutmalıdır.

Elinden gelen hizmeti bizzat yapmalı, kocasına kendi güzelliğiyle övünüp üstünlük taslamamalıdır. Kocasından gördüğü iyiliklere nankörlük etmemeli, ben senin ne iyiliğini gördüm dememelidir. Sebepsiz boşanmayı ve hul (birşey vermek karşılığı boşanmak) istememelidir. Peygamberimiz buyurur ki: “Cehenneme baktım, içindekilerin çoğunun kadın olduğunu gördüm.” Niçin böyledir?” diye sorulunca, “Kadınlar çok lanet ederler ve kocalarına nankör olurlar” diye cevap verdiler.”

İMAM GAZALİ/KİMYÂ-YI SAÂDET/İkinci Asıl-Üçüncü Kısım (Nikâhın Başından Sonuna Kadar Kadınlarla Yaşamanın Edebleri)

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!