KURTULUŞ TEMENNİSİ

1918-1922 Yılları arasında faaliyetlerini sürdürmüş “Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye” Azalarından Reb’î’nin bir makalesi:

Zavallı Müslüman! Sana ne oldu ki ecdadını en yüksek saadete ulaştıran, cihanın hâkimiyet tahtına oturtan İslâm Dininin emir ve nehiylerine karşı lâkayt bulunuyorsun?

Allah’ın Kitabını koruyacağına, Resulullah’ın sünnetine uymağı hayatî bir zaruret bileceğine, şeytanî efsaneleri unutmamağı, nifakı kabul etmeği insanlık zannediyorsun!

İslâm Dininin etrafını kuşatan, kudurmuş canavarlar gibi üzerine hücum eden alçaklara karşı senelerce mücadelelerde bulunduk. Hak ve hakikat yolunda her türlü müşkülat ve engellere rağmen sebat ettikten sonra sonunda hakkın batıla galip geleceğini cihana göstermişti.

Ecdadın en son noktasına kadar iman ettiği halde daima çalışmış, hayatta tesadüf ettiği müşkülat ve zahmetleri yenmiş, mevcut düşmanlarına acz ve meskenet göstermemiş ve hiçbir şekilde zelîl olmamıştır. Onun yegane tabii varisi olması gereken sen ise daima tembellik ediyor, daima kendinde bezginlik ve zayıflık hissediyor, hayatının devamına engel olan manilere mukavemet göstermeden mağlup olmayı kaderin bir cilvesi telakki ediyorsun.

Ticaretin Ruhu

Ecdadın ticaretin ruhuna âşina olduğundan İslâm memleketleri bir ticaret ve servet kaynağı olmuştu. Hakikatte “Emin ve dos-doğru olan müslüman tüccar şehid ile haşrolacaktır.” büyük müjdesinden istifade etmek lazımdır.

Ecdadın muhtekir (karaborsacı) değildi.Zira “Muhtekir lânetlenmiştir.” tehdidinden titreyen müslümanın beyin hücreleri daima cimrilikten uzak durur.

Ecdadın tarihin şehadeti ile sabit olduğu gibi, refah ve saadet, sevinç ve kalb huzuru ile ömrünü geçirmişti. Çünkü iffeti “Açıkça fuhuş eden bir millet, geçmişlerinin uğradığı veba ve sair habis hastalıklara mübtela olur. Eksik ölçü kullanmak suretiyle hile yoluna sapan bir millet, yorgunluk, sıkıntı, yoksulluğa ve Sultan’ın cefasına uğrar. Zekât malını yerine getirmeyen bir millet, yağmurdan mahrum olur. Hatta hayvanlar olmasa yağmurun yüzünü göremez. Allah’a ve Resulüne olan ahdini yalanlayan, Allah’ın yüklediği vazifeleri ifa etmeyen ve Peygamber’in sünnetlerine bağlanmayan bir millet, düşmanın hücumu ile memleketlerinden bir kısmını kaybeder. Reisleri, Allah’ın Kitabını işlerinin esası kabul ve tayin etmeyen, İlâhi Hükümleri icra ve tatbik eylemeyen bir millet, harbler ve dahili ihtilaller içinde yok olur gider.” yüce sözünde bahsi geçen bir milletin rezilce hareketleri ile lekelenmemişti.

Ecdadımızın Fazileti

Ecdadımız İslâmın faziletleri ile zat ve sıfatlarını süslenmiş en mükemmel insanlardı. Hayâ ve iffetin, vekar ve temkinin, ihlas ve sadakatin, emanet ve istikametin, insaf ve adaletin, azim ve metanetin müşahhas timsali, belki her faziletinen mükemmel nümunesi olan ecdadımızın eserlerine tabi olarak İslâm’ın Kâbesine yüzümüzü çevirmek zamanı geldi, hatta geçti bile. Haydi dünyayı terkedici ve ahireti unutucu olmaktan ibaret olan şu elîm vaziyeti terk ile aklımızı başımıza alalım!…

Ey Din Kardeşlerimiz! Geliniz bütün ihtirasları ayaklar altına alarak birbirimize elimizi uzatarak kucaklaşalım.

“Birbirinize buğz ve hased etmeyin, arkanızı dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir müslüman için müslüman kardeşini – aralarındaki dargınlık dolayısıyle terk etse bile üç geceden fazla terk etmek caiz olmaz.” hadîsine uyarak bir aile efradından bulunduğumuzu bütün cihana gösterelim. Dinmiz aynı din, memleketimiz aynı memleket, felaketimiz ve saadetimiz aynı felaket ve saadet.

Her birimiz diğerinde tesadüf ettiği münasebetsiz durumları, münasip bir lisanla izah ederek ferdî, içtimaî noksanlarımızın izalesine çalışalım. Birbirimize yardıma koşalım. Üç yüz milyon Müslüman ile kuvvetli bağlar kuralım. Nifakta ağız birliği ve isyanda ittifak edenleri iman ve canımızın düşmanı bilelim!

Ne kadar tanıdık dertler değil mi?

SADIK ALBAYRAK – sON DEVRİN İSLÂM AKADEMİSİ/Ceride-i ilmiye, sayı: 48, sahife 1498
error: Content is protected !!