Gösteriliyor 4

Meyve Risâlesi’nden “İNSAN…”

Hem madem gözümüzle görüyoruz ve aklımızla anlıyoruz ki; · İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi, · Ve hakikat-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi, · Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i kübrası, · Ve İsm-i Âzamı taşıyan âyetü’l-kürsîsi, · Ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri, · Ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru, · Ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, varidat ve sarfiyatına ve zer’ ve ekilmesine nezarete memur, · Ve yüzer fenler ve binler san’atlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı, · Ve kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı Ezel …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Dokuzuncu Nükte

DOKUZUNCU NÜKTE Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; Firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin Firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir. Hadisin rivayetlerinde vardır ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: “Ben benim, …

Ramazan-ı Şerife dairdir / Beşinci Nükte

BEŞİNCİ NÜKTE Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşâne muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevâle maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedit bir hırs ve tamahla ve şiddetli alâka ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli …

Bir İnsan Hasbihali

“Zamanı âdemden beri gelen iki cereyan-ı azime” diye adlandırıyor insan selini Bediüzzaman… Birinci nehir-i nurani nübüvvet akağını kendine mesken tutmuş…diğeri ise nübüvvetin talimi olan kulluk hazinesinin acz ve fakr madenlerine kifayet etmeyerek, yahut idrak etmeyerek veya da isyan ederek kendi vedialarının üzerinde sahipliklerini iddia ederek dalalet vadilerinde akmış durmuşlar. Nur ile zulmeti tefrik etmekten, hidayete …

error: Content is protected !!